Başıboş Türkçe-Yunanca
Yazar: Maria Siakalli
Yayınevi: Baranga Publications
Tür: Edebiyat / Şiir
Sayfa sayısı: 60
Kapak türü: Karton
Kağıt türü: 2. Hamur
Dil: Türkçe
Baskı: 2022 / 1. baskı
Kıbrıs kitabı
Barkod: 9789925753567
Başıboş Maria’nın yayınlandığı ilk şiir kitabı değildir. Ancak Başıboş tek şairinin Maria olduğu ilk kitaptır.
Başıboş isimli kitapta başıboş isimli bir şiir yoktur. Aslında Başıboş’ta hiçbir şiirin başlığı yoktur, bu kitapta her şiir bir başıboştur.
Kitap üç bölümden oluşur.
Kendine ait bir bodrum bölümünde:
Maria, hem Virginia Woolf’un bir kadının yazabilmesi için kendine ait bir odası olmalı söylemine gönderme yaparken, hem de şiirinin konumunu betimlemektedir.
Kendine ait bir bodrumda durduğumuz nokta saklıdır, geri çekilmiştir, çekingendir, dünyaya mesafelidir, çünkü aşağıdadır, yerin altındadır, doğamamış ama hayattadır. Burada savunmasız bir bebeğin masumiyeti, katil anne Medea’nin hakikatinden farksızdır, çünkü bu bölümde en başıboş olan şey sevgidir.
“Sevgiyi kimse çalmadı,
yalnızlığın yaratıklarıyla yaşamak için
sevgi terk etti bizi.”
Yol günlüğü bölümünde:
Durduğumuz nokta artık yerden yukarıdadır; şehirdir, kendimizi attığımız uzaklardır, düşünmek için attığımız o voltadır, var olmak ve hiç olmak için bir derviş gibi dönmektir, harekettir, burada ilk bolümdeki gibi salt bir saklanma hali yoktur ancak durmaksızın bir saklambaç oynama, bir görünüp bir kaybolma durumu vardır. Bu bölümün başıboşluğu bazen hızlı bazen yavaş olan, bazen ileri bazen geri giden, ivmesini daima koruyan bir sarkaç gibidir; çünkü durduğumuz yer yol değil yolda olma halidir. Benim gibi neredeyse bütün kurmacalarını yol, yolcu, yolculuk, yolda olmak veya yoldan dönmek üzerine kurgulayan bir yazar için bu bölümdeki dizeler, kaynağı derinden paylaşılan ilhamın en coşkulu aksında seyretmektedir.
“Tanıdık ve yabancı yüzler yaklaşıyor
Tek tek dokunuyor bana
Biraz alıyor ışığımdan
Kuş olup uçuyor uzaklara”
Tarih bana bir ev borçlusun bölümünde ise; Yunanca’da ιστορία [istoria], hem hikâye hem de tarih anlamına geldiğinden, Maria evinin hesabını hem kişisel hem de toplumsal hikâyeden sorar.
Hepimiz var olmayan bir evin başıboş sakinleriyiz. Ancak bu durum, evle olan meselemizin biricikliğini değiştirmez. Peki o evi istemeyi, aramayı bırakmış olsak bile yanlışlıkla gözümüzün kaydığı, içimizin gittiği anlar olmaz mı? İnanın, bazılarımız için olmaz.
Bu bölüm öyle bir yerde duruyor ki, tarih gelip bizzat borcunu ödese, o ‘evi’ teslim etse dahi biz, artık yokuz. Alt alta üst üstte, iç içe geçmiş hayaletleriyiz o evin. İşte Maria ile müşterek meselemizin en muktedir hali buradadır: bize şiirler yazdıran, şiirlerimizi bodrumlara saklayan, bizi ve onları yollara düşüren, evler yaktıran, yıkıcılığı saf bir yerden yaratıcı güce dönüştüren, hep zamanında eksilen ve eksilmeye devam edenin, bizden taşması vesilesiyledir. Ben bundan daha başıboş bir başıboşluk hali tanımıyorum.
“Ben aşık olmam buralarda.
Çirkinlik fazladır.
Fakat annesi ve babasından güzel çocuklar görünce
Onların evi yaktıklarını hayal edip
serinliyorum biraz da olsa”
Son olarak, bir noktaya dikkat çekmek isterim. Bir şairin kendi şiirini, şairi olduğu başka bir dile çevirmesi oldukça zor bir iştir. Hele şair Maria gibi profesyonel bir çevirmen ise. Şair bir yandan şiire kayıtsız şartsız teslim olmak isterken, yani o eserin hissiyatını yeni dilde birebir kurgulamaya çalışırken, bir yanda da şairliğinin yeni dildeki bağımsızlık ilanıyla uğraşmak zorunda kalır; yani şiiri yeni dilde yeniden yazmanın cazibesiyle ve şiirin hissiyatını yeni dilin olanaklarında başka türlü yaratma istenciyle savaşmak durumunda kalır. Maria’ya, bu kitaptaki şiirlerin bazıları Türkçe, bazıları Yunanca, bazıları belki iki dilde birden belirmiştir. Bu noktada en az şairliği kadar çevirmenliğini de takdir etmek ve de kendisine bizlere coğrafyadan, dilden ve birçok farklı kısıtlamadan uzak, böylesine başıboş bir eser armağan ettiği için tekrardan teşekkür etmek isterim.
Yazan: Salamis Ayşegül Şentuğ - Yenidüzen Gazetesi